Ankara’da bir günümüz bu kadar güzel geçmişken ikinci
günümüze de büyük bir heyecanla başladık. Çünkü Ankara gezimiz beklediğimizden
çok daha güzel geçiyordu. İkinci günümüzün büyük bir çoğunluğu Ankara’ya geliş
sebebimiz olan Anıtkabir’e ayırmaya karar verdik. Tabi ki Anıtkabir öncesinde
gezmek görmek istediğimiz birkaç yer daha vardı.
Türkiye’nin ilk ve tek Satranç Müzesi Ankara’da ve bunu
ziyaret etmeden olmaz. Eski Ankara evi mimarisinde hizmete 2012 yılında
başlamış. Hamamönün’de bulunan müze Gökyay Vakfı Satranç Müzesi bir Guinnes
Rekortmeni. 412 satranç takımı ile rekora imza atmış olup , gün geçtikçe koleksiyonunu
geliştirmeye devam ediyor.
Müzeye girer giremez bir şirinler satranç takımı sizleri
karşılıyor. Tabi ki bunu görür görmez benim verdiğim tepki büyüktü. Çünkü
şirinler hastası olarak satranç takımını görünce çok ama çok beğendim. Ve bu
müzenin beni heyecanlandırdığını anladım.
600’den fazla özel satranç takımları sergileniyor. Bunlar hem çocuklara uygun olanlar bulunuyor , hem de yetişkinlere uygun takımlardan oluşuyor. Fakat aklınıza gelip gelebilecek herşeyin satranç takımı olabileceğini bizlere anlatan harika bir müze olmuş. Ülkeler , hayvanlar , savaş , barış , çizgi film karakterleri , müzik , spor gibi bir çok farklı temalarda satranç takımları oluşturmuşlar. Farklı temalardan oluştuğu gibi farklı malzemelerden üretilen satranç takımları da bulunuyor ; mermer , mermer tozu , ahşap , metal , porselen , cam gibi birçok farklı malzemeler.
Hamamönü evlerinin restore edilmesiyle oluşan müze 1080
metrekarelik bir alandan oluşup , iki katlı bir müze. Ayrıca müzede Chaturanga
adında bir cafe bulunuyor. İsmini nerden alıyor diye soracak olursanız
Hindistan’da satrançla ilgili ilk bilgilerin bulunduğu bir metinde geçen bir
kelimeymiş ve cafenin ismini buradan alıyor. Aynı zaman da satranç ile ilgili
alışveriş yapabileceğiniz küçük bir hediyelik eşya dükkanı da bulunuyor. Müze kartı olanlara %25 indirim yapılan müze
de öğrenci 5 TL olup tam 10 TL.
Müzeden çıkışta biraz Ankara eski evlerinin sokaklarında
dolaşıp fotoğraflar çektik. Gerçi bu eski evleri artık her şehir görmemiz
mümkün olsa da her gördüğümüz de çok beğendiğimizi fotoğraflamadan
gidemediğimiz açık olan bir şey. Hele ki ben böyle minik , şirin , eski evleri
çok sevdiğimden dolayı ayrılmam zor oluyor. :)
Kısa bir yürüş sonrası asıl hedefimiz olan Ulucanlar
Cezaevi’ne ulaşıyoruz. Özgürlüğün ne
demek olduğunu , yapılan işkencelerin nasıl katlanıldığını , nasıl zorluklar
yaşandığını anlayabileceğiniz , duygularınızı alt üst eden bir müze. 1925
yılında kurulmuş olup , 2006 yılında Sincan Cezaevi’ne aktarılarak kapanmış
olan cezaevi 2011 yılından itibaren müze olarak ziyarete açılmıştır.
Cezaevi’nin özelliği 81 yıl boyunca düşünceleri yüzünden
hapse girmiş olan yazar , şair , siyasetçi gibi birçok kişinin ayrıntılı
bilgileri , ailelerinden alınmış olan özel eşyaları ve cezaevinde çekil olan
fotoğrafların sergilendiği avlular bulunması. Cezaevi infazlar ve ünlü
mahkumlarıile tarihe geçmiş bir cezaevi.
Ziyaretçiler olan bizlere bu müze cumhuriyet döneminde
tarihin en acılı tarafını anlatmaktadır. Adını tarihe yazdırmış onlarca isimin
hatıraları burada sergilenmektedir. Deniz Gezmiş , Yılmaz Güney , Necdet Adalı
, Nazım Hikmet , Necip Fazıl Kısakürek , Metin Peker , Metin Toker , Muhsin
Yazıcıoğlu, Bülent Ecevit , Yusuf Aslan gibi bir çok isimin anılarını burada
görebilirsiniz.
Koğuşlar ve hücreleri tek tek gezerken kendinizi çok farklı
hissediyorsunuz. Özellikle hücre bölümü gerçekten çok güzel bir şekilde
yapılmış. Karanlık bir koridor ve sıralanmış odalarda duvarları yumruklayan ,
bağıran mahkumların sesleri gelmekte. Beni en çok etkileyen bölümlerden biri
oldu hücreler. İnfazların gerçekleştirildiği darağacı da sergilenirken yatan
mahkumların özel eşyalarıda bizlere sunuluyor.
Biz yaklaşık bir saatten fazla bir süreyi burada geçirdiğimize inanamıyoruz. Dışarıdan küçücük görüne bu müze içerisinde saatlerce zaman geçirebileceğiniz bir yer. Her bireyi derinden etkileyen bir müze. Ankara’ya gitmeyi düşünüyorsanız kesin gidin diyeceğim yerlerden biri. Müzeye girişte müze kart geçerli , müzekartınız yok ise fiyatı 5 TL.
Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nden çıktığımız gibi saatin bu
kadar hızlı ilerlemesine inanamadığımız için hızlı adımlarla Anıtkabir’e doğru
yola çıktık. Yürüyüş mesafesinde olmadığı için taksiye binip gitmeyi tercih ettik.
Ankara’da deniz yok , yeşillik yok belki ama ziyaret
edilmesi gereken en önemli yer olan Anıtkabir var. Anıtkabir ile ilgili
anlatacak pek bir şey bulamıyorum.
Anıtkabir içinde bulunan müzeye girme fırsatı buluyoruz. Atatürk’ün kişisel eşyalarının sergilendiği bölüm ile başlayan müzenin bu bölümünde fotoğraf çekmek yasak. Fakat o bölümü geçtikten sonra fotoğraf çekmek serbest. Müzenin son bölümü ise hediyelik eşya satılan bir mağazaya çıkıyor. Eğer bizim gibi hafta sonu gitmeyi düşünüyorsanız kalabalıkla karşı karşıya kalmaya hazır olmalısınız. Bu arada giriş ücretsiz.
Duyguların hat safhaya çıktığı Mozole’yi ziyaret ediyoruz.
İsmet İnönü’yü ziyaret ediyoruz. Ayrıca uzun bir süre Anıtkabir’de kaldığımız
için askerlerin nöbet değişimine üç kere denk geliyoruz. İlk denk gelmemizde
askerlerin peşine takılıp uzun süre izlemiştik , ikinci üçüncü denk
geldiğimizde ise uzaktan izlemenin daha güzel olduğunu fark ettik.
Anıtkabir hakkında daha fazla diyebilecek bir şey bulamıyorum açıkçası. Oraya gidip , o hava soluyup , duyguları yaşamanız gerekiyor.
Ankara’ya geliş sebebimiz olan Anıtkabir’i en sona bırakarak
en güzel , en uzun zamanı burada geçiriyoruz. Aslanlı Yol’dan çıkarak
Anıtkabir’e veda ediyoruz. Kızılay’a doğru yürüyüş yapıyoruz.
Küçük bir gezinti yaptıktan sonra valizimizi alıp tren
garına doğru yola çıkıyoruz. Tren garını bir alışveriş merkezine çevirdikleri
için burada zaman geçirip trenimizin gelmesini bekliyoruz.
Aslında daha bir çok müzesi bulunan Ankara’ya yolumuz
düştüğünde her birini ziyaret etmeyi düşünüyoruz.
Kültürel anlamda çok farklı müzeler gezip , duygulandığımız bir çok yer gördük.
İyi ki gelmişsiz dediğimiz gezilerden biri oldu bizim için
Ankara.
Soğuk şehir , memur kenti , sokakları denize çıkmayan şehir
olarak söylenen Ankara’dan biz çok mutlu ayrıldık. Belki denizi yok ama
birbirinden önemli müzeleri bulunuyor.
Hala gidip görmemişseniz , gitmenizi tavsiye ediyoruz. :)
Gezmek bize en iyi gelen şey.
İyi gezmeler…
Facebook : Mine Başaran
Mail : minebsrn4@gmail.com
Mail : minebsrn4@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder