Etiketler

18 Temmuz 2019 Perşembe

Ankara Gezi 3. Bölüm - Satranç Müzesi , Ulucanlar Cezaevi , Anıtkabir



Ankara’da bir günümüz bu kadar güzel geçmişken ikinci günümüze de büyük bir heyecanla başladık. Çünkü Ankara gezimiz beklediğimizden çok daha güzel geçiyordu. İkinci günümüzün büyük bir çoğunluğu Ankara’ya geliş sebebimiz olan Anıtkabir’e ayırmaya karar verdik. Tabi ki Anıtkabir öncesinde gezmek görmek istediğimiz birkaç yer daha vardı.

Uykumuzu güzel aldığımız için ve güne güzel bir kahvaltıyla başlamış olmak  harika bir günün habercisiydi. Tüm enerjimizi topladığımıza göre gezmek için yola koyulmaya hazırdık. Bugün ki ilk durağımız Ulucanlar Cezaevi’ydi. Oraya doğru yürümeye başladığımız da karşımıza harika Ankara evleri çıktı ve tabelalarda gördüğümüz Satranç Müzesi’ne de gitmeye karar vermemiz ile tabelaları takip etmeye başladık.

Türkiye’nin ilk ve tek Satranç Müzesi Ankara’da ve bunu ziyaret etmeden olmaz. Eski Ankara evi mimarisinde hizmete 2012 yılında başlamış. Hamamönün’de bulunan müze Gökyay Vakfı Satranç Müzesi bir Guinnes Rekortmeni. 412 satranç takımı ile rekora imza atmış olup , gün geçtikçe koleksiyonunu geliştirmeye devam ediyor.





Müzeye girer giremez bir şirinler satranç takımı sizleri karşılıyor. Tabi ki bunu görür görmez benim verdiğim tepki büyüktü. Çünkü şirinler hastası olarak satranç takımını görünce çok ama çok beğendim. Ve bu müzenin beni heyecanlandırdığını anladım.




600’den fazla özel satranç takımları sergileniyor. Bunlar hem çocuklara uygun olanlar bulunuyor , hem de yetişkinlere uygun takımlardan oluşuyor. Fakat aklınıza gelip gelebilecek herşeyin satranç takımı olabileceğini bizlere anlatan harika bir müze olmuş. Ülkeler , hayvanlar , savaş , barış , çizgi film karakterleri , müzik , spor gibi bir çok farklı temalarda satranç takımları oluşturmuşlar. Farklı temalardan oluştuğu gibi farklı malzemelerden üretilen satranç takımları da bulunuyor ; mermer , mermer tozu , ahşap , metal , porselen , cam gibi birçok farklı malzemeler.





Hamamönü evlerinin restore edilmesiyle oluşan müze 1080 metrekarelik bir alandan oluşup , iki katlı bir müze. Ayrıca müzede Chaturanga adında bir cafe bulunuyor. İsmini nerden alıyor diye soracak olursanız Hindistan’da satrançla ilgili ilk bilgilerin bulunduğu bir metinde geçen bir kelimeymiş ve cafenin ismini buradan alıyor. Aynı zaman da satranç ile ilgili alışveriş yapabileceğiniz küçük bir hediyelik eşya dükkanı da bulunuyor.  Müze kartı olanlara %25 indirim yapılan müze de öğrenci 5 TL olup tam 10 TL.





Müzeden çıkışta biraz Ankara eski evlerinin sokaklarında dolaşıp fotoğraflar çektik. Gerçi bu eski evleri artık her şehir görmemiz mümkün olsa da her gördüğümüz de çok beğendiğimizi fotoğraflamadan gidemediğimiz açık olan bir şey. Hele ki ben böyle minik , şirin , eski evleri çok sevdiğimden dolayı ayrılmam zor oluyor. :)






Kısa bir yürüş sonrası asıl hedefimiz olan Ulucanlar Cezaevi’ne ulaşıyoruz.  Özgürlüğün ne demek olduğunu , yapılan işkencelerin nasıl katlanıldığını , nasıl zorluklar yaşandığını anlayabileceğiniz , duygularınızı alt üst eden bir müze. 1925 yılında kurulmuş olup , 2006 yılında Sincan Cezaevi’ne aktarılarak kapanmış olan cezaevi 2011 yılından itibaren müze olarak ziyarete açılmıştır.






Cezaevi’nin özelliği 81 yıl boyunca düşünceleri yüzünden hapse girmiş olan yazar , şair , siyasetçi gibi birçok kişinin ayrıntılı bilgileri , ailelerinden alınmış olan özel eşyaları ve cezaevinde çekil olan fotoğrafların sergilendiği avlular bulunması. Cezaevi infazlar ve ünlü mahkumlarıile tarihe geçmiş bir cezaevi.




Ziyaretçiler olan bizlere bu müze cumhuriyet döneminde tarihin en acılı tarafını anlatmaktadır. Adını tarihe yazdırmış onlarca isimin hatıraları burada sergilenmektedir. Deniz Gezmiş , Yılmaz Güney , Necdet Adalı , Nazım Hikmet , Necip Fazıl Kısakürek , Metin Peker , Metin Toker , Muhsin Yazıcıoğlu, Bülent Ecevit , Yusuf Aslan gibi bir çok isimin anılarını burada görebilirsiniz.





Koğuşlar ve hücreleri tek tek gezerken kendinizi çok farklı hissediyorsunuz. Özellikle hücre bölümü gerçekten çok güzel bir şekilde yapılmış. Karanlık bir koridor ve sıralanmış odalarda duvarları yumruklayan , bağıran mahkumların sesleri gelmekte. Beni en çok etkileyen bölümlerden biri oldu hücreler. İnfazların gerçekleştirildiği darağacı da sergilenirken yatan mahkumların özel eşyalarıda bizlere sunuluyor.






Biz yaklaşık bir saatten fazla bir süreyi burada geçirdiğimize inanamıyoruz. Dışarıdan küçücük görüne bu müze içerisinde saatlerce zaman geçirebileceğiniz bir yer. Her bireyi derinden etkileyen bir müze. Ankara’ya gitmeyi düşünüyorsanız kesin gidin diyeceğim yerlerden biri.  Müzeye girişte müze kart geçerli , müzekartınız yok ise fiyatı 5 TL.






Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nden çıktığımız gibi saatin bu kadar hızlı ilerlemesine inanamadığımız için hızlı adımlarla Anıtkabir’e doğru yola çıktık. Yürüyüş mesafesinde olmadığı için taksiye binip gitmeyi tercih ettik.



Ankara’da deniz yok , yeşillik yok belki ama ziyaret edilmesi gereken en önemli yer olan Anıtkabir var. Anıtkabir ile ilgili anlatacak pek bir şey bulamıyorum.  






Anıtkabir içinde bulunan müzeye girme fırsatı buluyoruz.  Atatürk’ün kişisel eşyalarının sergilendiği bölüm ile başlayan müzenin bu bölümünde fotoğraf çekmek yasak. Fakat o bölümü geçtikten sonra fotoğraf çekmek serbest.  Müzenin son bölümü ise hediyelik eşya satılan bir mağazaya çıkıyor. Eğer bizim gibi hafta sonu gitmeyi düşünüyorsanız kalabalıkla karşı karşıya kalmaya hazır olmalısınız. Bu arada giriş ücretsiz.






Duyguların hat safhaya çıktığı Mozole’yi ziyaret ediyoruz. İsmet İnönü’yü ziyaret ediyoruz. Ayrıca uzun bir süre Anıtkabir’de kaldığımız için askerlerin nöbet değişimine üç kere denk geliyoruz. İlk denk gelmemizde askerlerin peşine takılıp uzun süre izlemiştik , ikinci üçüncü denk geldiğimizde ise uzaktan izlemenin daha güzel olduğunu fark ettik.







Anıtkabir hakkında daha fazla diyebilecek bir şey bulamıyorum açıkçası. Oraya gidip , o hava soluyup , duyguları yaşamanız gerekiyor.
Ankara’ya geliş sebebimiz olan Anıtkabir’i en sona bırakarak en güzel , en uzun zamanı burada geçiriyoruz. Aslanlı Yol’dan çıkarak Anıtkabir’e veda ediyoruz. Kızılay’a doğru yürüyüş yapıyoruz.


Küçük bir gezinti yaptıktan sonra valizimizi alıp tren garına doğru yola çıkıyoruz. Tren garını bir alışveriş merkezine çevirdikleri için burada zaman geçirip trenimizin gelmesini bekliyoruz. 


Aslında daha bir çok müzesi bulunan Ankara’ya yolumuz düştüğünde her birini ziyaret etmeyi düşünüyoruz.


Kültürel anlamda çok farklı müzeler gezip , duygulandığımız bir çok yer gördük.
İyi ki gelmişsiz dediğimiz gezilerden biri oldu bizim için Ankara.


Soğuk şehir , memur kenti , sokakları denize çıkmayan şehir olarak söylenen Ankara’dan biz çok mutlu ayrıldık. Belki denizi yok ama birbirinden önemli müzeleri bulunuyor.
Hala gidip görmemişseniz , gitmenizi tavsiye ediyoruz. :)
Gezmek bize en iyi gelen şey.
İyi gezmeler…




 
 İnstagram : minebasarn

Facebook : Mine Başaran
Mail : minebsrn4@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder