Etiketler

17 Eylül 2018 Pazartesi

Çanakkale Gezisi 1. Bölüm – Bozcaada


Bir gezi biter , yeni bir gezi başlar. Bizim için yeni yerler keşfetmek artık bir bağımlılık oldu. Sürekli ne yapabiliriz , nasıl gidebiliriz, nereye gidebiliriz diye düşünmeden edemiyoruz.  Her yeni gezi , her yeni keşif bizim için heyecan , mutluluk. Bozcaada da onlardan yanlızca biri.

Çanakkale’nin yeri bizde çok başka. Geçen sene Çanakkale’ye gidemediğimiz için bu sene gitmemiz şart dedik. Eee Çanakkale’ye gitmişken bu kez görmediğimiz yerler olan Bozcaada , Assos’u da gezi planımıza ekledik ve düştük yollara.

Gece yolculuğundan sonra gözlerimizi açtığımızda özlediğimiz Çanakkale’de bulduk kendimizi. Eskişehir’e 520 km uzaklığında olan Çanakkale’ye 7 saatte ulaştık. İlk durağımız Bozcaada. Ada’yı anlatmaya başlamadan önce söylemem gerek bir şey var. Bizim bu ilk ada gezimiz olduğu için biz merkezinde gezinmek istedik. Kalesini , şirin sokaklarını , tatlı kafelerinde oturup zaman geçirmek tercihimiz oldu. Çünkü Ufuk’un abisi Oğuz Abi Bozcaada’da çalışıyor , hem onunla zaman geçirmek hem de Ada’nın havasını solumak bize iyi geleceğini düşündük. Yine de yazının sonunda gidebileceğiniz koyların isimlerini sizlerle paylaşacağız.

Bozcaada’ya gitmek istiyorsanız , Çanakkale’nin bir ilçesi olan Geyikli’ye gitmeniz gerekiyor. Geyikli’den kalkan feribot ile yarım saatlik yolculuk sonunda adaya varıyorsunuz. Normalde iki saate bir kalkan feribotlar yoğunluk zamanında bir saat arayla da kalkıyor. 



Ada’ya giderken Geyikli’den aldığınız feribot bileti dönüş içinde geçerli oluyor. Bu yüzden adadan dönüşte tekrar bilet almıyorsunuz. Fakat araba ile adaya gidiyorsanız dönüşte rezervasyon yaptırmanız gerekiyormuş. Fiyat lisesini internet sitesinden güncel olarak bulabilirsiniz. 



Güzel bir feribot yolculuğu sonunda , Bozcaada Kalesi size hoş geldin diyor. Kalenin hemen girişte olması bence adaya çok farklı bir hava katmış. Biz gittiğimiz yerlerin tarihi ile de ilgilendiğimiz için kaleyi görür görmez içerisinde gezinip , hikayesini öğrenmek istedik.



Bozcaada’nın bulunduğu konumdan dolayı birçok medeniyetin himayesi altına girmiş. Persler , Romalılar , Bizans , Cenevizliler , Venedikliler derken 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi  ile Türkiye Cumhuriyetinin olmuş. İyi ki de olmuş.



Kalenin ilk olarak ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Az öncede dediğim gibi bir çok medeniyet tarafından kullanılmış olan kale , bugün ki görünümünü Fatih Sultan Mehmet döneminde var olan kalıntıları görüyoruz.  


Eski dönemlerde asmalı bir kapı ile kaleye girilirken günümüzde sabit bir köprü ile giriliyor kaleye. İçerisine girdiğinizde biraz boş görebilirsiniz fakat bazı zamanlarda burada festivaller düzenleniyormuş.


Kaleden görünen Ege denizini ise sizleri her seferinde büyülüyor. Kale hem içten hem de dıştan harika bir manzaraya sahip. İzle izle doyamıyorsunuz. Bu arada kaleye giriş ücreti öğrenci  3 tl , yetişkin 5 tl.



Bozcaada Kalesi’nde yaptığımız gezintiden sonra camileri gezmeye başladık.  İlk durağımız Köprülü Mehmet Paşa Camii oluyor.  İlk olarak kim tarafından inşa edildiği bilinmese de 1655 yılında Köprülü Mehmet Paşa tarafından tadilat altına giriyor.  Günümüzde halk “Yalı Camii” olarak anıyormuş. Caminin kitabisi yok. Çatısı kubbessiz ve ahşaptan. Geçirdiği tadilatlar ile günümüzdeki şeklini almış.




İkinci durağımız ise Alaybey Camii. Bu camininde yapılış tarihi bilmiyor olsa da , 1700 yıllarında yapıldığı tahmin ediliyor. Caminin avlusun da mezarlık bulunmakta. Bu mezarlıkta Sadrazam Halil Hamid Paşa ve 14 tane daha mezar bulunmakta.






Ve son olarak da Meryem Ana Kilisesi. 1869 tarihinde yapılan kilisenin Venedikliler döneminde yapıldığı düşünülüyormuş. Kilise sadece Pazar günleri açık olduğu için içini gezme şansımız olmadı ne yazık ki. Bu kilisenin özelliği ise avlusunda bulunan 4 katlı çan ve saat kulesi. Dışarıdan görmekle yetindiğimiz kilise Rum mahallesinin tam ortasında bulunuyor.



Eski zamanlar bir Rum köyü olarak bilinen Bozcaada’nın eski ismi Tenedos. Günümüzde ise Bozcaada Rum mahallesi ve Türk mahallesi diye ikiye ayrılıyor. Ve bu iki mahalle birlik içinde yaşıyorlar. Günümüzde hala 10 hane de Rumlar bulunuyormuş. Rum mahallesinde cafeler , restoranlar , meyhaneler bulunuyor. Türk mahallesinde ise pansiyonlar ve oteller bulunuyor.


Adanın sokaklarında gezinti yaparken bir anda kendinizi tekrar aynı yerlerde bulabilirsiniz. Çünkü biz hani burada ne varmış , bu sokak nasılmış diye gezindiğimiz sokakların sonunda kendimizi hep meydanda bulduk. 



Pansiyonlar , restoranlar , cafeler o kadar güzel dekora edilmiş ki her birinde fotoğraf çekinmek , her birinde oturmak istiyorsunuz.  Sokaklarında gezinirken bizim en çok ilgimizi çeken ise kediler oldu. Her bir sokak da en az 2-3 kedi sevmeden geçemedik. Her biri birinden tatlı , şirin. Yazı sonunda bir çok kedi resmi görebilirsiniz. :)


Bozcaada sokaklarında gezinirken Asmalı Kız ile fotoğraf çekinmeden geçemezdik tabi ki de. Bozcaadanın simgesi haline gelmiş olan Asmalı Kız ile fotoğraf çekinmek için sıra oluşuyor. 


Onun dışında duvarlarda bir çok farklı duvar sanatı görebilirsiniz. Bu duvar süsleri bize Germiyen Köyü’nü hatırlatıyor.



Sokaklarında yaptığımız gezinin ardından Fuska Cafe & Restoran’da kısa bir mola veriyoruz. Kalenin arkasında deniz kenarı şahane bir mekan.  Deniz kokusunu içimize çekiyoruz , kalenin görüntüsünü aklımıza kazıyoruz ve Oğuz Abi’den Bozcaada hakkında bilgiler ediniyoruz. :)



Oğuz Abi’den edindiğimiz bilgilere göre Bozcaada halkı turizm ve şarapçılık ile geçimini sağlıyormuş. Normalde  2200 nüfusu bulunan Bozcaada yaz döneminde turist ile dolup taşıyormuş. Bu yüzden turizm onlar için en önemli geçim kaynağı olmuş. Eylül ayı yani bizim gittiğimiz zaman da tam üzüm bağlarının bozumu oluyormuş. O dönem de yine bir çok kişi bağ bozumu için adayı ziyarete geliyormuş. Gelen kişiler de şarap almadan dönmüyormuş. :)



Kısa molanın ardından yine bir gezinti ve bu kez adanın meşhur Veli Dede Kurabiyeci’sinden damla sakızlı – bademli ve tereyağlı – bademli kurabiyelerimizi alıyoruz. Veli Dede Kurabiyeci ile Çicek Pastanesi  adanın meşhur kurabiyecisindenler. Bizim tercihimiz Veli Dede oldu ve bademli tereyağlı kurabiyeler favorimiz oldu. :) (10 tane kurabiye fiyatı 14 tl )





Bozcaada’nın meşhur Çınar Ağacı adanın merkezi olarak sayılıyor. 



Hemen çınar ağacının yanında bulunan organik pazarında kısa bir tur atıyoruz. Organik reçellerin , baharatların , zeytinyağların bulunduğu küçük bir pazar. 


Oğuz Abi’nin tavsiyesi ile küçük şirin cafede daha duraklıyoruz. Dağ çilekli türk kahvesi ve mochayı Oğuz Abi’nin elinden içeriyoruz ve artık adaya veda etme zamanı geliyor. 

Bu ada gezintisi bizim için sadece ada sokaklarında gezinti şeklinde oldu. İlerleyen yıllarda sadece koylarında denizlerinde yüzme molası vermek için geleceğimizi düşünüyorum.




Deniz molası demişken sizler eğer bunu şuan yapmak istiyorsanız ; Akvaryum Koyu , Ayazma Plajı , Habbele Plajına uğrayabilirsiniz. Onun dışında Polente’ye giderek güneşin batışını izleyebilirsiniz. Yalnız çok kalabalık olduğunu söylemeliyim.

Bozcaada’da şarap ve kurabiye almadan dönmeyin derim. Bize soracak olursanız Corvus’tan şarap, Veli Dede’den de kurabiyelerinizi alabilirsiniz. :)


Türkiye’nin üçüncü en büyük adasının , arnavut kaldırımlı sokaklarında gezinti yapmak , turkuaz mavisi deniz havasını solumak , organik pazarında turlamak , şirin cafelerinde mola vermek , bademli kurabiyesini yemek bize ilaç gibi geldi.

Artık bu güzel adaya veda etme vakti. 5-6 saat adanın sokaklarını , tarihini gezmek için yerli. Deniz durağını da eklemek istiyorsanız  2-3 gününüzü adaya ayırmalısınız.
İlk ada keşfimizin sonuna geldik. Şimdi anılarımızı canlandırmak üzere Çanakkale’ye dönüyoruz.

Daha çok ada , daha çok yeni keşfetmek üzere yollardayız.
Gezi ile ilgili tüm sorularınızı yorum bölümüne bırakabilirsiniz.
İyi tatiller…




  İnstagram : minebasarn

Facebook : Mine Başaran
Mail : minebsrn4@gmail.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder