Bir gezi biter , yeni bir gezi başlar. Bizim için yeni
yerler keşfetmek artık bir bağımlılık oldu. Sürekli ne yapabiliriz , nasıl
gidebiliriz, nereye gidebiliriz diye düşünmeden edemiyoruz. Her yeni gezi , her yeni keşif bizim için
heyecan , mutluluk. Bozcaada da onlardan yanlızca biri.
Gece yolculuğundan sonra gözlerimizi açtığımızda özlediğimiz
Çanakkale’de bulduk kendimizi. Eskişehir’e 520 km uzaklığında olan Çanakkale’ye
7 saatte ulaştık. İlk durağımız Bozcaada. Ada’yı anlatmaya başlamadan önce
söylemem gerek bir şey var. Bizim bu ilk ada gezimiz olduğu için biz merkezinde
gezinmek istedik. Kalesini , şirin sokaklarını , tatlı kafelerinde oturup zaman
geçirmek tercihimiz oldu. Çünkü Ufuk’un abisi Oğuz Abi Bozcaada’da çalışıyor , hem
onunla zaman geçirmek hem de Ada’nın havasını solumak bize iyi geleceğini
düşündük. Yine de yazının sonunda gidebileceğiniz koyların isimlerini sizlerle
paylaşacağız.
Bozcaada’ya gitmek istiyorsanız , Çanakkale’nin bir ilçesi
olan Geyikli’ye gitmeniz gerekiyor. Geyikli’den kalkan feribot ile yarım
saatlik yolculuk sonunda adaya varıyorsunuz. Normalde iki saate bir kalkan
feribotlar yoğunluk zamanında bir saat arayla da kalkıyor.
Ada’ya giderken
Geyikli’den aldığınız feribot bileti dönüş içinde geçerli oluyor. Bu yüzden
adadan dönüşte tekrar bilet almıyorsunuz. Fakat araba ile adaya gidiyorsanız
dönüşte rezervasyon yaptırmanız gerekiyormuş. Fiyat lisesini internet sitesinden güncel olarak
bulabilirsiniz.
Güzel bir feribot yolculuğu sonunda , Bozcaada Kalesi size
hoş geldin diyor. Kalenin hemen girişte olması bence adaya çok farklı bir hava
katmış. Biz gittiğimiz yerlerin tarihi ile de ilgilendiğimiz için kaleyi görür
görmez içerisinde gezinip , hikayesini öğrenmek istedik.
Bozcaada’nın bulunduğu konumdan dolayı birçok medeniyetin
himayesi altına girmiş. Persler , Romalılar , Bizans , Cenevizliler ,
Venedikliler derken 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyetinin olmuş. İyi ki de
olmuş.
Kalenin ilk olarak ne zaman ve kim tarafından yapıldığı
bilinmiyor. Az öncede dediğim gibi bir çok medeniyet tarafından kullanılmış
olan kale , bugün ki görünümünü Fatih Sultan Mehmet döneminde var olan
kalıntıları görüyoruz.
Eski dönemlerde
asmalı bir kapı ile kaleye girilirken günümüzde sabit bir köprü ile giriliyor
kaleye. İçerisine girdiğinizde biraz boş görebilirsiniz fakat bazı zamanlarda
burada festivaller düzenleniyormuş.
Kaleden görünen Ege denizini ise sizleri her seferinde
büyülüyor. Kale hem içten hem de dıştan harika bir manzaraya sahip. İzle izle
doyamıyorsunuz. Bu arada kaleye giriş ücreti öğrenci 3
tl , yetişkin 5 tl.
Bozcaada Kalesi’nde yaptığımız gezintiden sonra camileri
gezmeye başladık. İlk durağımız Köprülü
Mehmet Paşa Camii oluyor. İlk olarak kim
tarafından inşa edildiği bilinmese de 1655 yılında Köprülü Mehmet Paşa
tarafından tadilat altına giriyor.
Günümüzde halk “Yalı Camii” olarak anıyormuş. Caminin kitabisi yok.
Çatısı kubbessiz ve ahşaptan. Geçirdiği tadilatlar ile günümüzdeki şeklini
almış.
İkinci durağımız ise Alaybey Camii. Bu camininde yapılış
tarihi bilmiyor olsa da , 1700 yıllarında yapıldığı tahmin ediliyor. Caminin
avlusun da mezarlık bulunmakta. Bu mezarlıkta Sadrazam Halil Hamid Paşa ve 14
tane daha mezar bulunmakta.
Ve son olarak da Meryem Ana Kilisesi. 1869 tarihinde yapılan
kilisenin Venedikliler döneminde yapıldığı düşünülüyormuş. Kilise sadece Pazar
günleri açık olduğu için içini gezme şansımız olmadı ne yazık ki. Bu kilisenin
özelliği ise avlusunda bulunan 4 katlı çan ve saat kulesi. Dışarıdan görmekle
yetindiğimiz kilise Rum mahallesinin tam ortasında bulunuyor.
Eski zamanlar bir Rum köyü olarak bilinen Bozcaada’nın eski
ismi Tenedos. Günümüzde ise Bozcaada Rum mahallesi ve Türk mahallesi diye ikiye
ayrılıyor. Ve bu iki mahalle birlik içinde yaşıyorlar. Günümüzde hala 10 hane
de Rumlar bulunuyormuş. Rum mahallesinde cafeler , restoranlar , meyhaneler
bulunuyor. Türk mahallesinde ise pansiyonlar ve oteller bulunuyor.
Adanın sokaklarında gezinti yaparken bir anda kendinizi
tekrar aynı yerlerde bulabilirsiniz. Çünkü biz hani burada ne varmış , bu sokak
nasılmış diye gezindiğimiz sokakların sonunda kendimizi hep meydanda bulduk.
Pansiyonlar , restoranlar , cafeler o kadar güzel dekora edilmiş ki her birinde
fotoğraf çekinmek , her birinde oturmak istiyorsunuz. Sokaklarında gezinirken bizim en çok ilgimizi
çeken ise kediler oldu. Her bir sokak da en az 2-3 kedi sevmeden geçemedik. Her
biri birinden tatlı , şirin. Yazı sonunda bir çok kedi resmi görebilirsiniz. :)
Bozcaada sokaklarında gezinirken Asmalı Kız ile fotoğraf
çekinmeden geçemezdik tabi ki de. Bozcaadanın simgesi haline gelmiş olan Asmalı
Kız ile fotoğraf çekinmek için sıra oluşuyor.
Onun dışında duvarlarda bir çok
farklı duvar sanatı görebilirsiniz. Bu duvar süsleri bize Germiyen Köyü’nü
hatırlatıyor.
Sokaklarında yaptığımız gezinin ardından Fuska Cafe &
Restoran’da kısa bir mola veriyoruz. Kalenin arkasında deniz kenarı şahane bir
mekan. Deniz kokusunu içimize çekiyoruz
, kalenin görüntüsünü aklımıza kazıyoruz ve Oğuz Abi’den Bozcaada hakkında
bilgiler ediniyoruz. :)
Oğuz Abi’den edindiğimiz bilgilere göre Bozcaada halkı
turizm ve şarapçılık ile geçimini sağlıyormuş. Normalde 2200 nüfusu bulunan Bozcaada yaz döneminde
turist ile dolup taşıyormuş. Bu yüzden turizm onlar için en önemli geçim
kaynağı olmuş. Eylül ayı yani bizim gittiğimiz zaman da tam üzüm bağlarının
bozumu oluyormuş. O dönem de yine bir çok kişi bağ bozumu için adayı ziyarete
geliyormuş. Gelen kişiler de şarap almadan dönmüyormuş. :)
Kısa molanın ardından yine bir gezinti ve bu kez adanın
meşhur Veli Dede Kurabiyeci’sinden damla sakızlı – bademli ve tereyağlı –
bademli kurabiyelerimizi alıyoruz. Veli Dede Kurabiyeci ile Çicek
Pastanesi adanın meşhur
kurabiyecisindenler. Bizim tercihimiz Veli Dede oldu ve bademli tereyağlı
kurabiyeler favorimiz oldu. :) (10 tane kurabiye fiyatı 14 tl )
Bozcaada’nın meşhur Çınar Ağacı adanın merkezi olarak
sayılıyor.
Hemen çınar ağacının yanında bulunan organik pazarında kısa bir tur
atıyoruz. Organik reçellerin , baharatların , zeytinyağların bulunduğu küçük
bir pazar.
Oğuz Abi’nin tavsiyesi ile küçük şirin cafede daha
duraklıyoruz. Dağ çilekli türk kahvesi ve mochayı Oğuz Abi’nin elinden içeriyoruz
ve artık adaya veda etme zamanı geliyor.
Bu ada gezintisi bizim için sadece ada
sokaklarında gezinti şeklinde oldu. İlerleyen yıllarda sadece koylarında
denizlerinde yüzme molası vermek için geleceğimizi düşünüyorum.
Deniz molası demişken sizler eğer bunu şuan yapmak
istiyorsanız ; Akvaryum Koyu , Ayazma Plajı , Habbele Plajına uğrayabilirsiniz.
Onun dışında Polente’ye giderek güneşin batışını izleyebilirsiniz. Yalnız çok
kalabalık olduğunu söylemeliyim.
Bozcaada’da şarap ve kurabiye almadan dönmeyin derim. Bize
soracak olursanız Corvus’tan şarap, Veli Dede’den de kurabiyelerinizi
alabilirsiniz. :)
Türkiye’nin üçüncü en büyük adasının , arnavut kaldırımlı sokaklarında
gezinti yapmak , turkuaz mavisi deniz havasını solumak , organik pazarında
turlamak , şirin cafelerinde mola vermek , bademli kurabiyesini yemek bize ilaç
gibi geldi.
Artık bu güzel adaya veda etme vakti. 5-6 saat adanın
sokaklarını , tarihini gezmek için yerli. Deniz durağını da eklemek
istiyorsanız 2-3 gününüzü adaya
ayırmalısınız.
İlk ada keşfimizin sonuna geldik. Şimdi anılarımızı
canlandırmak üzere Çanakkale’ye dönüyoruz.
Daha çok ada , daha çok yeni keşfetmek üzere yollardayız.
Gezi ile ilgili tüm sorularınızı yorum bölümüne
bırakabilirsiniz.
İyi tatiller…
Facebook : Mine Başaran
Mail : minebsrn4@gmail.com
Mail : minebsrn4@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder