Etiketler

19 Nisan 2016 Salı

Bursa Gezisi - Cumalıkızlık , Uludağ , Bursa Merkez


Biz iki deli sevgili 14 Şubat için ne yapsak diye düşünüyorduk. İkimizde gezi manyağı olduğumuz için artık birbirimize hediye almak yerine gezi turlarını takip ediyorduk. 14 Şubat için de aynı yılbaşında olduğu gibi araştırmalara girdik. Genelde tüm gezi acentaları Bursa – Uludağ’ya götürüyordu. Bizde Antalya’ya gittiğimiz gezi acentasıyla Uludağ’ya gidelim diye karar verdik ve gittik paramızı verdik.

Sömestr tatilinde Çorlu’daydık. 8 Şubat gibi Eskişehir’e geldik. Tabi hava değişimi , birde soğuk günlerden dolayı ben franşit olmuştum , antibiyotiklerle zor ayakta duruyordum. Cuma gününe geçer diye bekledik ama maalesef franşit hiçte kolay geçmiyormuş. Dolayısıyla Uludağ gezimizi 1 hafta ertelemek zorunda kaldık.
14 Şubat’ı hasta olsam da tabi ki de boş geçirmedik. Eskişehir’de gezindik , dışarıda yemek yedik ve tüm günü güzel bir şekilde geçirdik.
20 Şubat günlerden Bursaydı. Beni öldürseler sabah 5 te kalkmazdım ama işin ucunda gezi olunca hemen fırladım tabi :) Saat 06.30 da Eskişehir’den Bursa’ya doğru yola çıktık. 3 saatlik yolculuğumuzun sonunda Cumalıkızlık köyüne geldik.
 Otobüsten indiğimiz yer köy meydanıydı. Burada Köylüler hediyelik eşyalar, meyveler, sebzeler, reçeller, peynirler, ballar  vb birçok şey satıyordu. 
Cumalıkızık Köy Meydanı
Köyün neden bu isimle anıldığına gelirsek ; "Uludağ'ın etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere "kısık" kelimesinden gelen kızık adı verilmiştir."Bir söylenceye göre kızık köylerindeki köylüler cuma namazı için burada toplandıklarından bu köyün adının Cumalıkızık olduğu; bir başka söylenceye göre de Osman Bey, köyü Cuma günü kurduğu için bu köye Cumalıkızık adını vermiş olduğudur.
Cumalıkızık Köyü Taşlı Sokakları
Bizim köyde pek fazla zaman geçirmeye vaktimiz olmadığı için köyü taşlı sokaklarını pek gezemedik. Sadece köy kahvaltımızı yapıp Uludağ’ya çıkacaktık. Meydandan kahvaltı yerine kadar yürüdüğümüz yoldan anladığım şu ki çok eski zamanlardan beri varmış bu şirin köy.
Kahvaltı yerimiz ise tahmin edeceğiminiz gibi tarihi bir evinin üst katında, yanan sobanın yanında yer sofrada kahvaltıydı. Kahvaltıda en çok beğendiğim şey sıcak süt ve çay oldu. Uzun zamandan sonra sıcak bir ortamda böyle bir kahvaltı etmek inanılmaz keyif vericiydi.
Cumalıkızık Köyündeki Kahvaltımız 
Köy meydanın da biraz gezindikten sonra ne yazık ki Cumalıkızlık köyünden ayrıldık. Uludağ’ya doğru çıkarken şehir merkezinde bir markette durup bir şeyler aldık. Çünkü organizatörün dediğine göre Uludağ’da bulunan kafeler marketler çok pahalıymış. Ee bizde öğrenci olunca organizatörümüz bize böyle bir iyilik yaptı. İyi ki de yapmış çünkü gerçekten çok pahalıydı her şey.
Kayak Takımlarımız Aldığımız Yer
Uludağ’ya geldiğimizde etraf çok kalabalık ve bembeyazdı. Çok heyecanlıydım ne yapıcam nasıl olucak diye düşünmekten kendimi alamıyordum. İlk olarak organizatörümüzün ayarladığı yerden kayak takımlarımızı aldık. Aldık ama nasıl aldık. Kayak botlarımı ayağıma bir giydirdiler ayağımı kaldıramıyorum. Aman allahım çok ağır bunlar. Bırak kaymayı yürüyemiyordum bile. Ama gelmiştik bir kere yapmadan dönmek olmaz dedik ve dayanabildiğimiz kadar dayandık. Neyse giydik botlarımızı sonra birde botları kayaklara bağladılar ki öyle ayak hiç yerden kalmıyordu. Bi aralar paten kullanıyordum ama o bu kadar ağır değildi ki. Neyse her şeyimiz tamamdı artık. Tek sorun kayak yerine biraz uzak olmamızdı. Uzak derken kayak takımınlarını aldığımız dükkan en uzaklarından biriydi. Yavaş yavaş yürüyerek gittik kayacağımız yere. Kayak derslerini bize Organizatörümüz  verdi. Tek söylediği şey ayaklarımız dağ paralel olucak. Paralel olsa da olmasa da ayağımızdaki 10 kg’luk kayaklarla duramıyorduk. Birer birer herkes kaymaya başladı. Güzel kayanların fotoğrafı çekiliyordu ama kimse o duruma gelemeden kendini yerde buldu.
Ben ise daha hoca neler yapıcağımızı anlatırken kendimi yerde buldum. :) Tabi o an gülmekten bir süre kalkamadım. Sonra herkes kafasına göre kaymaya başladı. Bizde erkek arkadaşımla 3 – 4 düşmeden sonra artık yeter diyerek çıktık. Kayak yapmak güzel bir aktivite ama onun için alışmamız gerekiyordu. 2 saat içinde öğrenemezdik. Ama ikimizde çok eğlenerek yaptık kayıp düşmeyi. :) aslında düşmemizin diğer bir sebebide alanın küçük olmasıydı. Çünkü hepimiz aynı alanda ve düşüpte yerden kalkamayan çok kişi vardı. O yüzden ona çarpmamak için kendimizi hep yerlere attık.
İlk Düşmemizden Sonra 
Dağ paralel :) 
Kayak takımlarımızı çıkardıktan sonra ikimizde teleferiğe binmeyi çok istiyorduk. Gördüğümüz ilk teleferik yerine sorduk ama havadan dolayı telefiriği kapalı olduğu anca telefije bineceğimiz söylendi. Sıranın çok uzun olmasına rağmen biz bekledik ve bindik. İyi ki de binmişiz çünkü inanılmaz güzeldi. Yani orada yaşadıklarımı tarif etmem imkansız.
Tabi bizden başka telefije binen olmadığı için birazcık otobüse geç kaldık ama çok sıkıntı olmadı. Saat 15.30 gibi Uludağ’da aşağı indik ve Uludağ Milli Parkında mangal yakarak akşam yemeğimizi yedik.
Telesiyeje binmeden önce 
Telesiyejden gördüğümüz küçücük çocuğun kayak yapmasına hayran kaldık
Önümüzdeki telesiyejler :)
Bursa merkeze doğru ilerlerken ilk durağımız Ağlayan Çınar Ağaçı oldu. Bursa Gölyazı köyü meydanında gövdesinde özsuyu aktığı için ağlayan çınar adını almıştır.1998 yılında 725 yaşında olarak tescil edilmiş, muhteşem bir ağaç. Gölgesinin 400 metre olduğu söyleniyor. Orada bir fotograf molası verdikten sonra merkeze doğru devam ettik.
Doğu Ağlayan Çınar 
Doğu Ağlayan Çınar Bilgileri 
Ulu caminin orada otobüsten indikten sonra Ulu camiyi gezdik.Osmanlı Devletinin dördüncü padişahı Yıldırım Bayezit Han, Haçlılarla 1396 yılında Niğbolu savaşının yapmıştı. Rivayete göre savaş öncesi Allah’a dua etmiş ve zafer gerçekleşirse yirmi cami yaptıracağı vaadinde bulunmuştur. Zaferi kazanınca da bu vaadini yerine getirmek istemiştir. Bu niyetini damadı olan Seyyid Emir Sultan Hazretleri’ne açar. Emir sultan ise 20 cami yerine, müminlerin toplanmasına vesile olacak 20 kubbeli bir cami yaptırmasını padişaha teklif edince, Padişahta yirmi kubbeli ulu camiyi yaptırmaya karar verir. Türkiye’deki Ulu camilerin en büyüğü olan ve yaklaşık beş bin kişinin namaz kılabildiği Ulu cami 1399 yılında ibadete açılmıştır.  Ulu Cami’ye girdiğimizde dikkati ilk çeken, caminin ortasında camekanlı kubbenin altında büyük bir şadırvanın olmasıdır. Rivayete göre, bu şadırvanın yerinde yaşlı bir kadının evi varmış ve kadın bütün teklif ve ısrarlara rağmen evini vermek istememiş. Onun için sonradan alınan bu yer ‘’kadının rızası olmadan namaz kılınması doğru olmaz’’ düşüncesi ile ilk etapta caminin iç avlusu şeklinde boş bırakılmış olup, sonraları buraya bugünkü şadırvan yaptırılmıştır.
Ulu Cami - Şadırvan
Ulu Cami Girişi 
Zafer Plaza 
Daha sonra Zafer Plazaya doğru devam ettik. Bursa’nın çarşısını da gezmiş olduk böylece. Zafer Plaza dediğim piramit şeklinde yapılan alışveriş merkezi. Doğrusunu söylemek gerekirse şuana kadar gittiğim en kötü alışveriş merkeziydi. Çünkü çok havasız ve basıktı. Bizde bu yüzden son katına çıkıp terasında birer kahve içerek dinlendik.
Bursa’nın havası oldukça temiz ve güzel geldi bize. Bu arada iyi ki geçen hafta gelmemişiz çünkü çok kalabalıkmış, hiç bişi anlamazmışık. Hemde geçen hafta hava çok soğukmuş bu hafta güneşli ama yine de biraz serin bir hava olmasına rağmen çok güzel bir gün geçirdik.
Otobüsümüze doğru dönerken Bursa’nın tramvayını da görmüş olduk. O da yeşil renkti tabi ki :)
Bursa Tramvayı

Böylece Bursa gezimizinde sonuna gelmiş olduk. Hafta sonumuz anca bu kadar güzel olabilirdi. İyi ki gitmişik. :)

Not : Fotoğraflar kötü olduğu için kusura bakmayın , acale ettiğimiz için ancak bu kadar oldu :) 
Sevgiler ... 
İnstagram : minebasarn
Facebook : Mine Başaran
Mail : minebsrn4@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder