Etiketler

17 Nisan 2016 Pazar

Kapadokya Gezisi




 2015 yılının Kasım ayında okulumuzun düzenlediği Kapadokya gezisine katıldık. 1 gece 2 gün olan bu gez de çok yorulduk , yine de herşeye değdi. Bu yazı biraz uzun olacak ama umarım zamanınız olur ve okurken eğlenirsiniz.
28 Kasım gecesi saat 01.30 da Eskişehir’den yola çıktık. Ankara ve Kırşehir olmak üzere iki yerde mola verdikten sonra sabah 08.30 da Nevşehirdeydik.
İlk durağımız Ihlara Vadisi oldu. Ihlara Vadisi Hasandağı'nın lavlarının aşınmasıyla yüzyıllar süresince oluşmuş bir vadi.Melendiz çayı geçiyor içinden yaklaşık 14 km uzunluğunda. Burada  Hasan Dağı’ndan püsküren lavların aşındırması sonucu Doğu’dan gelen Melendiz Çayı fay kırıklarından yol bularak vadi oluşturmuş. Yaklaşık en derin yeri 100 mt. olan bir kanyon burası.  Otobüste bizi çok merdiven iniceksiniz , biraz yorucu olucak şeklinde uyarmışlardı. Gerçekten de dedikleri gibi oldu. Aşağı yukarı 350 tane merdiven vardı. İnerken kolay olsa da dönüşte çok zorladık. :) Ihlara Vadisi’nde birden çok kilise bulunuyor. Her kilisenin içerisindeki çizimlerin anlamları farklı ve etkileyiciydi. Melendiz çayının etrafında gezinirken çıkan su sesi çok güzel bir ortam oluşturuyor.
Ihlara vadisinin yukarıdan görüntüsü
Melendiz Çayı
İkinci durağımız Narlı Göldü. Gölün büyüklüğü 2500 metrekare derinliği ise 70 metre. Bu gölde balık tutulmasına izin veriliyor. Burada yaklaşık bir 10 dakika fotoğraf molası verdikten sonra yolumuza devam ettik.
Narlı Gölün Hikayesi ; Vaktiyle gölün olduğu yer bir köy imiş, köye bir dilenci gelmiş, dilenmiş ve bu köyde bu dilenciye hiç kimse sadaka vermemiş, yardım etmemiş. Yalnız bir gelin bu dilenciye bir miktar sadaka vermiş. Dilenci geline Allah razı olsun dedikten sonra hiç geriye bakmadan kenidisini takip etmesini söylemiş ve şimdiki gölün olduğu yerden 1 km. uzaklaşmışlar gelin içine doğan bir hisle geriye dönüp baktığı zaman köyün bulunduğu yerin büyük bir bölümünün göl haline geldiğini görmüş sonra ge­lin hıçkırarak ağlamaya başlamış ve orada ölmüş, bu sıcak su kaynağın gelinin göz yaşları olduğu rivayet edilmektedir. Gelinin mezarınında bu kaynağının yanında bulunduğuna inanılmaktadır.
Narlı Göl 
Diğer bir durağımız Derin Kuyu Yeraltı Şehriydi. Derinkuyu yeraltı şehri Kapadokya'da bulunan 36 tane yeraltı şehrinden en büyüğü. 2500 metrekarelik bir alana yayılmış 20 katlı olduğu ama sadece 8 katı açıkmış.  Şehirlerin Hitit döneminde var olduğuna, Hristiyanlık döneminde de genişletildiği ve özellikle Arap akınlarına karşı korunmak amacıyla kullanıldığına ilişkin bilgiler var. Tehlikeden korunmak için de insanlar yeraltında sığınaklar oluşturuyormuş. Bize çok yorucu olucağını ve dar alanlardan geçiceğimiz önceden söylenmişti. İlk katta ahırlar vardı. İkinci katta oturma alanları mevcut. Üçüncü kat diğer katlara göre daha geniş ve ferah bir kat. Bu kat genel olarak erzak deposu olarak kullanılıyor. Şehirler yiyecek depolamak amacıyla da kullanıldığı söyleniyor. Dördüncü kata geçiş için bu dar tünel kullanılıyor. Bu tünel ancak eğilerek geçilebilecek yükseklikte. Bu katta yine erzakları ve mutfakları bulunuyor. Bir kaç tünelden geçtikten sonra 8 kata kadar iniyoruz. 8 katta son olarak gördüğümüz iste kiliseleriydi.İndikçe hava soğuyor. O yüzden Derin Kuyu Yeraltı Şehrini gezerken üzerinize birşeyler almanızı öneririm. Artık çıkışa doğru ilerlediğimizde ise ne zaman çıktığımızı anlamadık ve sıcak hava hemen yüzümüze çarptı. Yaklaşık 50 tane de havalandırması olduğu söyleniyor. Denildiği kadar yorucu değildi , farklı ve güzel hikayeleri vardı diğer her yer gibi.

Öğle yemeğini Uranos Sarıkaya Restorantında yedik. Çorba , pastırmalı kuru fasülye , testi kebabı ve sıcak baklava yedik. Ortamın güzelliği ile zamanın  nasıl geçtiğini anlamadık.

Yemek Yerken Bize Saz Çalan Amca
Otobüsümüzün bozulmasıyla bugünü böylece bitirdik. Hotele gitmeden önce şaraf fabrikasına uğrayarak meşhur Nevşehir şaraplarının tadına baktık. Tabi bakmakla kalamadık 2 tane de almış olduk. :) Hotelimizde akşam yemeği yedikten sonra dinlenmeye geçtik.
Şarap Denememiz
Ertesi gün , güne sabah 06.30 da başladık. Hotelimizde kahvaltı ettikten sonra saat 08.00 da hotelimizden ayrıldık ve kaldığımız yerden gezmeye devam ettik.

İlk durağımız Üç Güzeller Peribacalarıydı. Hikayesi ise ; Kapadokya’da bir kral, bir de prenses yaşamaktadır. Kralın kızı olan prenses bir çobana aşık olur ve evlenmeye karar verip evlenirler. Ancak prensesin ve çobanın evlenmesinde kralın onayı bulunmamaktadır. Bu prenses ve çobanın birde çocukları olur. Prenses, kral torununu görürse belki yumuşar ümidiyle babasını ziyaret eder. Fakat acımasız kral prenses, çoban ve çocuklarının peşlerine asker gönderir. Kral tarafından yakalanıp öldürülmeleri emredilmiştir. Üç Güzeller efsanesine göre artık kaçmaları imkansız olan prenses, çoban ve çocukları için prensesin bir yakarışı bulunmaktadır: “Allahım, bir mucizeni göster, bizi bu eziyetten kurtar…” Prensesin sesinin Allah tarafından duyulduğuna inanılan Üç Güzeller efsanesinde prenses, çoban ve çocukları birer taşa çevrilmiştir. Sonu biraz hüzünlü olsada bence sonsuza dek mutlular artık.  Efsaneye göre en önde duranın çoban, arada duranın çocuk, en arkada duranın da prenses olduğuna inanılmaktadır. Üç Güzeller Peribacalarını görmeye gittiğinizde etrafınızda bir çok hediyelik eşya satan tatlı teyzeler görebilirsiniz.
Üç Güzeller Peribacaları 
Bir sonra ki durağımız ise Göreme Açık Hava Müzesi. Daha otobüsün camından gördüğümüz gibi çok beğenmiştik. Müze kaya içine oyulmuş manastırlar, kiliseler, şapeller, yemekhaneler, mutfaklar ve yaşam alanlarından oluşmaktadır. Müzenin girişinde kız öğrencilerin bulunduğu Rahibeler Manastırı bulunmaktır. İçerisinde mutfağı , yemekhanesi , kilisise bulunmaktadır. Rahibeler manastırının karşısında Rahipler manastırı buluyor. Rahipler manastırında iste erkek öğrenciler buluyor. Bu iki manastır arasında önceden bir tünel bulunduğu söyleniyor. Böylece kız ve erkek öğrencilerin buluşma alanları bu tünelmiş. :) Göreme Açık Hava Müzesi’nde bir çok kilise var ve her birinin farklı hikayeleri bulunuyor. Müzenin tam orta üst kısmında yemekhaneleri ve oturma odaları bulunuyor. Yaklaşık bi 45 dakikamızı da burada geçirdikten sonra bir sonra ki durağımıza gitmek üzere yola koyuluyoruz.
Göreme Açık Hava Müzesinden Bir Kare 
Göreme Açık Hava Müzesi
Güvercinler vadisine geliyoruz. Burada bir çok güvercin olduğu söylense de biz gittiğimizde pek fazla yoktu. Fakat hemen yanında bulunan Nazar boncuklu ağaç hepimizin ilgisini çekmişti ve hepimiz ona yöneldik. Bir kaç fotoğraf çekildikten sonra yola devam ettik.
Arkamızdaki bir kaç güvercinden biri :) 



Nazar Boncuklu Ağaç
Rehberimiz biz bir çömlekçiye getirdi. Burada çömleğin yapım aşaması gösterildi. Gerçekten ortaya konulan tüm herşey çok güzeldi.
Çömlekçi
Saat artık 13.00 olmuştu ve öğle yemeğinde bulduk kendimizi. Açık büfesi olan bir restoranda öğle yemeğimizi yedik.

 Bir sonraki durağımız Avanostu. Avanos’a giderken Sivas yakınlarında Kızıldağ’dan doğan, Samsun Bafra’da denize dökülen , Türkiye’de doğup, Türkiye ‘de denize dökülen Kızılırmak’dan geçtik. Burada birbirinden farklı peribacaları vardı. Bazı peribacaların içine girdik ve bakındık. Böylece peribacalarını yakından görme imkanımız vardı. Burada da bir çok hediyelik eşya bulabileceğiniz stantlar vardı.

Avanos

Avanos
Gezimizin son durağı Develi vadi oldu. Develi vadi adını deve şekline benzeyen peri bacasından almış . Bu vadideki peri bacaları hayal gücünüzü kullanırsanız birbirinden farklı bir çok şekle benziyor.
Develi Vadi
Develi Vadi
Artık gezimizin sonuna geldik ve Eskişehir dönüş yolculuğuna geçtik. 2 günde bir çok yer gördüm , bir çok şey öğrendim. “İyi ki gitmişim” dediğim gezilerden biri oldu. 
Sorularınızı yorum olarak sorabilirsiniz. 
Sevgiler ... 


İnstagram : minebasarn
Facebook : Mine Başaran

Mail : minebsrn4@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder